Kâhin Jak Namer
Yazar: Roz Kohen
1950’li yıllarda İstanbul’un Kıblelizade Sokağı’nda pek çok Yahudi yaşardı. O dönemde ebeveynimizin anlattığı hikâyeler, televizyonun yerini alırdı. Pencere kenarına oturmak ve geleni geçeni seyretmek, genç hayal gücümüzü beslemeye yeterdi. Gelen geçenlerden biri de, mahallenin ileri gelenlerinden, saygıdeğer kâhin Jak Namer idi.
Bu kişi, evimizdeki çoğu sıradışı diyaloğun odak noktasını oluştururdu. Namer, her tür hastalığın, hatta sorunun, çaresini bulmasıyla ünlüydü.
Kocanız sizi aldatıyorsa, ne yaparsınız? Gidip Bay Namer ile konuşursunuz. Henüz bir nişanlı bulamamışsanız, ne yaparsınız? Gidip Namer'e danışırsınız. Çok zeki olduğu ve sanatını astrolojiye dayandırdığı için Namer’in, herkesin kaderini bildiği söylenirdi. Yani, anlattıkları hurafe değildi. Hatta Atatürk’ün bile Türkiye’nin geleceği hakkında ona danıştığı ve Namer’in astroloji kitaplarına bakarak verdiği öğütten son derece memnun kalıp ona “astrolog” unvanı verdiği söylenirdi.
Dediklerine göre, Teyzem Virjini evlenmeyi o kadar çok istiyormuş ki Namer’e gitmiş ve birkaç ay sonra Eniştem Salomon ile tanışıp evlenmiş. Aynı durum, hiç kimsenin cazip bulmadığı Zelda’nın da başına gelmiş. Zelda, geleceğini öğrenmek için Namer’e gittiğinde, Namer ona şöyle demiş: “Eve git ve bu hafta gördüğün rüyaları hatırlamaya çalış. Rüyalarına giren kişi evleneceğin kişi olacak.” Zelda, o hafta rüyalarında, evlenmeyi hiç düşünmediği bir tanıdık olan Menahem’i görmüşmüş. Her şeyi bilen ve her gönül yarası için bir çözümü olan Kâhin Jak Namer ne kadar akıllıymış! Zelda, Namer sayesinde, kaderinde Menahem olduğunu anlamış. Namer, Teyzem Sara için de ne mükemmel şeyler söylemiş! Namer sayesinde, şansı hiç yaver gitmeyen Sara’nın şansı açılmış. Sara rüyasında kendini merdiven çıkarken görmüş. Namer de ona zaten “Kendini merdiven çıkarken görürsen, bu, talihinin açıldığına işarettir” demişmiş!
Aynı sokakta yaşamamıza rağmen ben, namı diğer "Namer el Endevino"yu* tanımıyordum. Yalnızca, annemin bir defasında, kibar davranışları olan iyi giyimli bir adama, sıkılarak selam verdiğini hatırlıyorum. Adam, o zamanın görgü kurallarına uygun bir biçimde, şapkasını hafifçe kaldırıp başıyla selam vererek “Günaydın” demişti. Daha sonra, annem bana onun sokağın aşağısında yaşayan ünlü astrolog Jak Namer olduğunu söyledi! Namer’in hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyorduk; tek bildiğimiz, özel güçlere sahip olduğu, yalnız yaşadığı ve muhtemelen, çoğumuza yardım edip umut veren bir aziz olduğuydu.
Yıllar geçti. Bir gün bir İstanbul gazetesinin köşesinde kısa bir haber çıktı. Bay Jak Namer evinde çıkan bir yangında ölmüştü; muhtemelen bir gaz sobası kazasıydı. Bu, pek çok insan açısından önemsiz bir haberdi. Haberi okuduğumda, ABD’de sosyal psikoloji eğitimi alıyordum ve Namer’in insanlara yardım etmek için kullandığı taktiklere anlam vermeye başlamıştım. Aslında kullandığı yaklaşımlar, bugün sosyal psikoloji çevrelerinde çok iyi biliniyor. Namer’in eski inançların aksine herhangi bir doğaüstü gücü olmadığını anlıyordum artık. Bir psikolog sabrıyla insanlarla konuşuyor ve onlara arzularının ne olduğunu anlamalarında yardımcı oluyordu.
Günümüz sosyal psikologlarına göre, belli bir amaca ulaşmak istiyorsak, bunu kalpten dilediğimiz takdirde amacımıza ulaşır ve hayallerimizin gerçek olmasını sağlayabiliriz.
Şu anda laboratuvarlarda test edilmekte olan bu felsefe, artık çağdaş bir nitelik kazanmış durumda ve günümüz çevrelerinde bir bilim olarak kabul ediliyor. Böylece, geleceğimizi görme, kaderlerimizi çizme gücümüzü anlar hale geliyoruz. Namer'in hepimize anlatmaya çalıştığı zihinsel gücümüzü kendimizde bulmayı öğreniyoruz.
Eğer çocukluğumda Şişhane’deki oturma odamızda duyduğumuz söylentiler gerçek olsaydı, Atatürk’ün Jak Namer’i bir bilimadamı olarak tanımasından ve onu bilge insan sıfatıyla onurlandırmasından memnuniyet duyardım. Çünkü ancak önceki nesillerin davranışlarını analiz etmenin, bizi bugünkü halimize dönüştürdüğüne inanmak istiyorum.
*el Endevino: İspanyolcada “geleceği gören, özellikle astrolojiye dayanarak gelecek konusunda fikir yürüten kişi”.
I have retold my earliest childhood memories in the language they existed. Judeo-Spanish and Turkish were the two languages I learned to speak simoulaneously, yet the the very first words I heard from my parents were in Judeo-Spanish. My father, the first time he saw me said: "Esta tiene cara de melon caldudo".These were joyous words. If you knew the language and culture you would know why. I will be adding either English or Turkish translations to some of the existing memoirs.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Una Ijika Chika de Galata Paperback – January 1, 2019 Spanish Edition by Coya Delevi (Author)
-
Una Ijika Chika de Galata Paperback – January 1, 2019 Spanish Edition by Coya Delevi (Author)
-
Estorias de Izmir Estorias & Ilustrasiones / İzmir'den Hikayeler Hikayeler & İllüstrasyonlar by Albert N. Contente | Jan 1,...
-
Leche de Azno ----------------------------------- Asigun lo ke me kontaron, kuando era de kuarenta dias, avia aferido la hazinura de ko...
No comments:
Post a Comment